Geçtiğimiz 6 yıl Dünya'nın son 10 bin yılının en sıcak 6 yılının yaşandığı yıllar oldu, elbette bu sadece bir tahmin değil, deniz, kara ve buzullarda yapılan araştırmalar ile bundan binlerce yıl öncesinde bile bu kadar sıcak dönem geçirilmediğini gösteriyor.
Dünya'da meteorolojik kayıtların 1880'li yıllardan beri tutulduğu biliniyor, son 140 yılın en sıcak yılının da 2016 olduğu kayıtlara geçmişti ancak 2016 el nino yılı olmasına rağmen 2020 yılında da bu sıcaklıklarla eş bir sıcaklığa ulaşıldı, üstelik pandemi nedeniyle günlerce uygulanan kapanma ve karantinalara rağmen.
Bu kayıtların tutulması son 140 yılda Dünya atmosfer sıcaklığının da 1,25 derece arttığını ortaya kouyor, bu sıcaklık değişimi deniz yüzeyinde 1,1 derece olarak gerçekleşmiş. Bu kadar küçük sıcaklık değişimleri bile atmosfer ve doğanın dengesini ozmuş durumda, buzulların erime hızı 100 yıl önceye göre 2 kat daha hızlanmış durumda.
Yüzyılın sonuna kadar sıcaklık artışını 1,5 derece ile sınırlandırmayı hedefleyen Paris İklim Anlaşması'nın başarılı olma olasıığı düşük olsa da Dünya'nın geride kalan tek şansı diyebiliriz...
Paris İklim Anlaşması
Anlaşmanın uzun dönemli hedefi, küresel ortalama sıcaklık artışının sanayileşme öncesi döneme göre 2°C altında tutulması; ilave olarak ise bu artışın 1,5°C’nin altında tutulmasına yönelik küresel çabaların sürdürülmesi olarak ifade etmektedir. İklim değişikliğinin olumsuz etkilerine karşı uyum kabiliyetinin ve iklim direncinin arttırılması; düşük sera gazı emisyonlu kalkınmanın temin edilmesi ve bunlar gerçekleştirilirken, gıda üretiminin zarar görmemesi diğer bir temel hedef olarak belirtilmektedir. Son olarak, düşük emisyonlu ve iklim dirençli kalkınma yolunda finans akışının istikrarlı hale getirilmesi, sera gazı salınımının küresel seviyede azalma eğilimine geçirilmesi, sera gazı salınımını azaltacak her türlü önlemin en kısa sürede devreye alınması hususlarını içermektedir.
Anlaşma ile Tüm emisyonların yaklaşık % 98’inden sorumlu 189 ülkenin sunduğu ulusal iklim planları ile, iklim değişikliği ile mücadele gerçek bir küresel çaba haline gelmiştir.
Tarafların sundukları katkılara ilişkin hedeflerini yerine getirmelerini amaçlayan yasal yükümlülükleri vardır, bu sebeple yurt içi azaltım önlemlerini devam ettirmek zorundadırlar
Anlaşma, iki yılda bir sera gazı envanterlerinin ve ulusal gelişmelerin takibinin yapılması dahil ciddi bir şeffaflık ve sorumluluk çerçevesi getirmektedir.
Türkiye ve Paris Anlaşması
Paris Anlaşması’nı onaylamayan ülkeler; Türkiye ile Angola, Eritre, İran, Irak, Libya, Güney Sudan ve Yemen. Türkiye’nin onaylamamasındaki önemli etkenlerden biri anlaşmadaki yerinden tam anlamıyla memnun olmaması, zira ülkeleri gelişmişlik düzeylerine göre dörde ayıran bu anlaşmada Türkiye, gelişmiş ülke olarak konumlanmış olması dolayısıyla gelişmiş ülkelere biçilen sorumlulukların yüklenmesi ve finans yardımı alamayacak olması nedeniyle onaylamada en sona kalan ülkelerden biri. Türkiye Yeşil İklim Fonu (GCF)’dan ya da yoksul ve Küçük Ada Devletleri’ne yapılacak olan yardımlardan bir pay beklemediği, ancak emisyon azaltımı ve yenilenebilir enerji için gerekli kredileri de alabilmesi gerektiği düşüncesinde olduğu için gelişmiş veya gelişmekte olan ülkeler ile birlikte değerlendirilmek istemiyor.
Türkiye, Paris Anlaşmasına taraf olmamakla birlikte, Niyet Edilen Ulusal Katkı Beyanını 30 Eylül 2015 tarihinde Sözleşme Sekretaryasına sunmuştur. Türkiye’nin ulusal katkı beyanına göre, sera gazı emisyonlarının 2030 yılında referans senaryoya (BAU) göre artıştan %21 oranına kadar azaltılması öngörülmüştür.
Dünyada en yüksek emisyona sahip, aralarında Türkiye'nin de bulunduğu küresel ölçekte emisyonların yüzde 90'ını oluşturan 57 ülkenin değerlendirildiği İklim Değişikliği Performans Endeksinde geçen yıl 48. sırada yer alan Türkiye bu yıl 42. sıraya yükseldi. Türkiyenin yenilenebilir enerji puanı yüksek iken, "Sera Gazı Emisyonları ve Enerji Kullanımı" kategorilerindeki puanı “zayıf”, "İklim Politikası" performansı için verilen puanı ise “çok zayıf” olarak kabul ediliyor.
Güncelleme Tarihi: 03 Şubat 2021, 23:54