Freiburg, Heidelberg, Baden Baden’den sonra daha ziyade buradaki havalimanından uçuşlar biraz daha uygun fiyatlı olduğu için tercih ettiğimiz bir şehir oldu bizim için Düsseldorf.
Heidelberg’den ayrıldıktan sonra geldiğimiz bu şehirde bir gece konaklayarak ertesi gün uçağımıza bindik.
Buraya gelmeden önce okuduğumuz gezi yazılarından biraz fikir sahibi olsak da açıkçası ziyaret ettiğimiz diğer 3 Alman şehrinden oldukça farklı bir şehir ile karşılaştık.
Gezimizin diğer durakları olan Freiburg, Heidelberg ve Baden Baden tarihi kent merkezlerine sahip olmasına rağmen, İkinci Dünya Savaşı’nda oldukça hasar alan Düsseldorf’ta tarihi kent merkezi çok küçük bir alana sıkışmış durumda. Dolayısıyla Düsseldorf merkezde görebileceğiniz tarihi yapılar da sınırlı oluyor.
Yine diğer Avrupa kentlerinin aksine Düsseldorf merkezinde oldukça fazla alışveriş merkezi bulunuyor. Merkezde özellikle Königsalle civarında bulunan çok sayıda alışveriş merkezi sebebiyle caddeler fazlasıyla kalabalık oluyor.
Ancak bu alışveriş merkezlerini bir kenara bırakırsak Königsalle, ortasından geçen kanal, kanalın üzerindeki heykeller ve etrafındaki kafeleriyle güzel bir ortam sunuyor. Bu caddenin bir tarafında Graf Adolf Platz isimli küçük bir anıt ile meydan ve park, diğer tarafın en sonunda da Hofgarten isimli oldukça büyük ve güzel bir park bulunuyor. Bu bakımdan alışveriş merkezlerinin yarattığı insan kalabalığından kısa bir sürede kurtulabiliyorsunuz. Eğer Düsseldorf’tan bir şeyler almanız gerekiyorsa bu caddede aradığınız çoğu şeyi kolaylıkla bulabilir, sonra alışveriş yorgunluğunu kanalın etrafındaki kafelerde atabilirsiniz.
Königsalle’den sonra Ren Nehri’ne doğru yürüdüğünüzde o küçük alana sıkışan tarihi kent merkezine ulaşmış olacaksınız. Bu iki yer arasındaki mesafe oldukça yakın.
Ren Nehri kenarındaki tarihi kent merkezinin Markplatz tarafında (yakınında) Stadtmuseum Düsseldorf (Kent Müzesi), Filmmuseum Düsseldorf (Film Müzzesi) gibi müzeler var. Yine meyve, sebze, şarküteri ağırlıklı olmak üzere kurulan bir pazaryeri (Carlsplatz) de burada yer alıyor.
Yine tarihi kent merkezinin Burgplatz tarafında (yakınında) şehirdeki iki büyük sanat galerisi Kunstverein ve Kunstsammlung ile şimdi otel olarak kullanılan ancak eskiden mahkeme binası olan güzel bir bina yer alıyor.
Ancak asıl gezilmesi gereken kısım bunların biraz ilerisindeki Markplatz ve Burgplatz isimli meydanlar.
Markplatz isimli şehrin ana merkezini oluşturan bu meydanda, şehrin önemli yapılarından biri olan ve tarihi 1570’e dayanan Belediye Binası ile meydana 1703 tarihinde dikilen eski hükümdarlardan Jan Wellem heykeli bulunuyor.
Eskiden pazaryeri olarak da kullanılan bu meydan daha sonra bu pazarın kalıcı olan yerine Carlsplatz’a taşınması sebebiyle artık böyle bir işlev görmüyor. Ancak Noel pazarı Burgplatz ile birlikte bu meydanda kuruluyor ve ayrıca haftada bir de turistik olarak pazar kuruluyormuş. Bazı festivaller de bu meydanda yapılıyormuş.
Burgplatz ise Markplatz’ın hemen yanı başında Noel pazarının da kurulduğu, tarihi kent merkezinde yer alan güzel ve her saat kalabalık bir meydan. Özellikle akşamüzeri burada yer alan merdivenlere oturup insanlar Ren Nehri manzarasıyla gün batımını izliyorlar. Bu merdivenlerin hemen arkasında Schlossturm isimli geçmişi (ilk üç katı) 13. yüzyıla kadar dayanan bir kule bulunuyor.
Bu kule aslında eskiden burada bulunan kalenin ayakta kalan tek yapısıymış. Kale 18. yüzyılın sonunda Fransız toplarıyla büyük ölçüde tahrip olduktan sonra yeniden inşa edilmiş, ancak 19. yüzyılın sonunda çıkan büyük yangınla tamamen tahrip olmuş ve günümüze de yalnızca bu kule kalmış. 1984'ten beri gemicilik müzesi olarak kullanılan bu kule ve arkasındaki kentin en eski kiliselerinden olan St. Lambertus Kilise’si ile birlikte oldukça güzel bir ambiyans oluşturuyor. Ayrıca Stadterhebungsmonument isimli heykel de Burgplatz’da Schlossturm’un arkasındaki meydanın köşesinde yer alıyor. 1288 tarihli Worringen Savaşı’ndan tam 700 yıl sonra 1988 yılında açılan bu savaşı tasvir eden heykel de oldukça ilgi görüyor.
Burgplatz’dan başlayan “Rheinuferpromenade” isimli Ren Nehri’nin hemen yanında yer alan ve merdivenlerle aşağıya inerek nehir kıyısında oluşturulan yürüyüş alanını da kapsayan güzergahı da gezmenizi öneririm.
Deniz kenarında olmayan bir şehir için alternatif olarak nehrin kenarında oluşturulan bu alanı gezerken İzmir kordon boyunda geziyor hissiyatına kapılıyorsunuz. Alanın sınırlı olması ve bu yürüyüş güzergahında birçok kafe ve restoranın hizmet vermesi sebebiyle yürüyüş güzergahı da kalabalık oluyor.
Ren Nehri kıyısında gezerken ileride göreceğiniz “Rheinturm” isimli kule de turistik bir işlev görüyor. Aslında bu kule radyo iletim noktası olarak 1982 yılında inşa edilen bir yapı. Ancak sunduğu Ren Nehri ve şehir manzarasıyla, asansörle çıkıp şehri izleyip fotoğraflayabileceğiniz ve kafesinde soluklanabileceğiniz bu kule özellikle turistler için cazip bir gezi mekanı haline geliyor. Tabi kulenin bu en üst noktasına çıkış için sizden ücret talep ediliyor.
Eski kent merkezi çok geniş bir alana yayılmasa da, Ren Nehri kıyısında yer alması, Königsalle ile oldukça yakın konumda bulunması sebebiyle burada yaşayan yerel halkın da rağbet ettiği bir yer olduğunu belirtelim. Bu arada yerel halk demişken Türklerin Düsseldorf’ta oldukça yoğun olarak ikamet ettiklerini söyleyebilirim. Sokakta gördüğünüz neredeyse her beş kişiden biri Türk dersek abartmış olmayız herhalde. Bu şehirde hizmet sektörünün her alanında Türkler var. Dolayısıyla herhangi bir sorun ile karşılaştığınızda, sorunun çözümü için birileriyle kolaylıkla iletişim kurabiliyorsunuz. Bu şehirde dil problemi yaşamanız olası değil yani. Bu yoğun Türk nüfusundan kaynaklı olarak havalimanında anonslar dahi Türkçe yapılıyor.
Hazır Havalimanından bahsetmişken buraya ulaşım hakkında da bilgi verelim. Biz havalimanına tren ile ulaşımı tercih ettik. Bundaki sebep otelimizin tren istasyonuna oldukça yakın konumda bulunmasıydı. Havalimanına tren seferleri oldukça sık gerçekleşiyor. Bilet alımında orada yaşayan Türklerden yardım aldık. Düsseldorf işlek bir havalimanına sahip olunca, bizimle beraber havalimanı yolcusu olan diğer insanları takip ettik. Tren doğrudan havalimanının içine ulaşım sağlamıyor. Sizi “Sky Tren” olarak adlandırılan ulaşım sistemine ulaştırıyor. Teleferik mantığı ile düşünebileceğiniz bu sistem ile havalimanının içine ulaşıyorsunuz.
Gezi yazısını bitirmeden önce göreceli bir konu olsa da, konaklama, restoran, kafe öneri ve bilgilerine de yer vermiş olayım. Öncelikle sabah havalimanına ulaşım yapacağımız için biz tren istasyonuna yakın konumda bir otelde kalmayı tercih ettik. Bu bölge için araştırma yaparken Sir & Lady Astor Hotel için yorumların genel olarak iyi olduğunu görünce de bu otelde karar kıldık. Açıkçası kararımızdan da memnun kaldık. Sokaktan 3 katlı apartmanı andıran yapısıyla dışarıdan görünüm itibarıyla pek otele benzemese de, odaların genişliği ve tefrişi, açık büfe kahvaltısı ile verdiği hizmetin gayet iyi olduğunu söyleyebilirim.
Biz otelin konumundan şehir merkezine yürüyerek yaklaşık yarım saatte süren bu güzergahta, yukarıda anlattığımız yerleri de yürüyerek dolaşmış olduk.
Yol güzergahında bulunan Johanneskirche isimli protestan kilisesi civarında bulunan alışveriş merkezlerinde ufak tefek ihtiyaçlarımızı da aldık.
Daha sonra Markplatz’ın oradaki şehrin ünlü “Gut & Gerne” isimli çikolatacısına uğrayıp önce kafe kısmında sıcak çikolatamızı içip, sonra satış bölümünden kendimize çikolata aldık. Buradan alışveriş yapmak isterseniz, istediğiniz çikolatalardan, istediğiniz gramajda alarak sevdiklerinize hediye paketi de oluşturabilirsiniz.
Burgplatz’dan hemen içeriye girişte yer alan ve oldukça kalabalık olan barlar sokağında biraz dolaştıktan sonra, Alman yemek ve atıştırmalıklarından sıkıldığımıza kanaat getirerek, biraz araştırma ile tren istasyonunun diğer tarafında bulunan “La Luce Due” isimli İtalyan restoranında karar kılarak metroya binip akşam yemeğimizi bu restoranda yedik.
Ertesi sabah da havalimanına gitmeden evvel yine tren istasyonunun diğer tarafında yer alan “Kaffee Handwerk” (Flingern) isimli kahvecide tatlı ve kahve molası yaptık. Biraz yürüyüş yaparak tren istasyonu etrafında çevreyi gezdiğimizde, Türklerin bu kısımda daha yoğun olarak ikamet ettiklerini ve kahve, hamam işletmesi gibi ticari faaliyetlerde dahi bulunduklarını gözlemledik.